Friday, November 4, 2011

Yeni Aya Cevaben/Responding to the New Moon/Antworten auf den Neumond: Prologue, Galerie Tanja Wagner, Berlin 11/11/11



Yeni Aya Cevaben/Responding to the New Moon/Antworten auf den Neumond: Prologue

Hasan Aksaygin, Natalie Czech (in collaboration with Ashkan Sepahvand and Mara Genschell), Nilbar Güreş, Runo Lagomarsino, Johannes Paul Raether, Anca Munteanu Rimnic, Pilvi Takala

curated by Övül Durmusoglu

These days almost feel like an eclipse that is all about perception and changing our mind to meet the moment. A sort of new moon that marks an open invitation to find new terrains beyond repetitive mind circles. The student uprisings in England for free education rights, the major oil leak in Mexican Gulf, the resistance that grew around Stuttgart 21, the insisting demand of people against dictatorships in North Africa and Middle East, the nuclear disaster trigerred by tsunami in Japan and the occupation movement that spread around from Wall Street not to forget the people voicing up their complaints against the system's misgivings in Greece and Spain have all arrived in a raw , to call for a flexible attitude reacting to the unexpected, emphasizing how creative the unexpected may be.

Narrowing and sharpening our focus, the creativity of the unexpected can be connected to many exciting current artistic practices that respond to the new moon. Sources and methods vary but what stays in the center is the open ended relationship these artists develop with material, space and performance, never losing touch with emotions, sensations and personal experiences. Through suggesting or realizing radical performative methodologies of material and process, they propose different parallel narratives of now and then that come with freestyle juggling that allows for innovation, leaps of logic, learning from others and adapting to new information. They point into unknown fields of imagination and allow free movement among the variations of our time-space, our present.

In her timeless classic On Violence, Hannah Arendt starts her analysis with the uncontrollable nature of the event. She argues that the present can never be guessed by skillful political foreseers who, in the name of protecting integrity, try to frame it with doctrines shaped by the past. There is always something unforeseeable, unexpected in the nature of the event that challenges our pre-planned ways of thinking and makes any reading fixated by the past invalid. Arendt phrases this phenomenon as the creativity of the unexpected. In an artistic context, the creativity of the unexpected is one of the driving forces for the fluidity of contemporary art discourse searching for what is contemporary: A fluidity shaped by what happens at the moment, constructing unexpected juxtapositions and correlations of issues, materials and sensations.

'Responding to the New Moon' is the first step of a series of projects that will process a trigerring concept question 'new materiality' to research current artistic approaches towards formulating their new vocabularies in experience. It will mark the gallery initially as an exhibition space and a research field and will extend it via a supporting program in different locations.

www.tanjawagner.com



Bugünlerde ana ilişkin algımızı değiştiren tutulmalar tecrübe ediyoruz. Birbirini tekrar eden fikir döngülerinin ötesinde yeni alanlar bulmamıza açık davetiye çıkaran bir nevi yeni ay olarak da adlandırabiliriz bu durumu. İngiltere'de öğrencilerin serbest eğitim hakkı için başlattığı ayaklanmalar, Meksika Körfezi'nde önlemi alınamayan büyük petrol sızıntısı, Stuttgart 21 etrafında birleşen ve büyüyen direniş, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'da varolan diktatoryel rejimleri değiştirmek isteyen halkların ısrarı, Japonya'da tsunaminin tetiklediği nükleer felaket, Wall Street'te başlayıp hızla yayılan ilhak eylemleri, Yunanistan ve İspanya'da sistemin verdiği zararlara karşı sesini yükseltenleri de unutmayalım, birbirinin ardısıra bizi beklenmedik olana karşı daha esnek davranmaya çağırarak gerçekleşmeye devam ediyorlar. Beklenmedik olanın ne kadar yaratıcı olabileceğini vurgulayarak.

Odağımızı daha da netleştirirsek, beklenmedik olanın yaratıcılığını içinde bulunduğumuz yeni aya cevaben gelişen birçok yeni heyecan verici sanat pratiğine bağlayabiliriz. Kaynaklar ve yöntemler değişse de merkezde kalan bu sanatçıların malzeme, mekan ve performansla, duygu, hissiyat ve kişisel deneyimlerden kopmadan kurduğu açık ilişki. Şöyle de denilebilir; sözü geçen yeni pratikler malzeme ve sürece ilişkin radikal performatif metodolojiler icra ederek veya bunlara işaret ederken; yeniliğe, mantık sıçramalarına, başkalarından öğrenmeye ve yeni bilgilere uyumlanmaya olanak veren serbest stil hokkabazlıklar yaparak bugüne ve ötesine ilişkin farklı paralel anlatılar öneriyorlar. Hayalgücünün bilinmeyen alanlarına işaret ederek bulunduğumuz zaman-mekanın çeşitlemelerinin arasında serbestçe hareket etmemize olanak sağlıyorlar.

Hannah Arendt klasiği Şiddet Üzerine' de analizine olayın kontrol edilemez doğasını vurgulayarak başlar. Bugünün bütünlüğü korumak adına geçmiş öğretilere dayandırdıkları tahminler üreten birtakım politik öngörücüler tarafından okunamayacağını belirtir. Olayın doğasında varolan öngörülemezlik ve beklenmediklik her zaman önceden planlanmış düşünme biçimlerini geçersiz kılar. Arendt bu olguyu beklenmedik olanın yaratıcılığı olarak dillendirir. Sanatsal bir bağlamda beklenmedik olanın yaratıcılığı, güncel olanı arayan güncel sanat söylemine akışkanlığını veren itici güçlerden biri olarak adlandırılabilir: Anda olanla şekillenen; meseleler, malzemeler ve hissiyatlar arasında beklenmedik yanyanalıklar ve ilişkiler kuran bir akışkanlık.

'Yeni Aya Cevaben' yeni maddecilik kavram sorusunu bir tetikleyici olarak ortaya atarak bugünkü sanat yaklaşımlarının kendi deneyimleri üzerinden kendi söz dağarcıklarını bizzat geliştirip geliştiremeyeceğini araştırmayı hedefleyen projelerden ilki. Sergi galeriyi öncelikle bir sergi mekanı ve araştırma alanı olarak işaretleyecek. Farklı mekanlarda gerçekleştireceği etkinlik programıyla da bu araştırma alanını genişletecek.



Thursday, November 3, 2011

'Sanatsal Diyalog'da Ikinci Sayfa Acildi / 03.11.2011 Radikal Kultur Sanat

Almanya’da tutarlılıkla sürdürdüğü farklı söylem çizgisiyle kendine özel bir yer edinmiş Künstlerhaus Stuttgart, 2011 yılıyla birlikte sanatsal yönetimi için tercihini Türkiye’nin önemli genç kuşak küratörlerinden Adnan Yıldız’dan yana yaparak gündemimize girdi. Açılış sergisi ‘Echt?’te yer alan Ahmet Öğüt’ten sonra, ‘Sanatsal Diyalog’ serisinin ilk kısmında Şener Özmen ve Nevin Aladağ’a birlikte solo sergi alanı açan kurum, bugünlerde serinin ikinci kısmını bu yıl Rampa Galeri’de açtığı solo sergisiyle adından söz ettiren Nilbar Güreş ve İngiliz sanatçı David Blandy’yle gerçekleştiriyor.

 ‘Sanatsal Diyalog 2’de ise Nilbar Güreş’in ‘Self-Defloration’ı (Kendi Kızlığını Kendi Bozmak) ve David Blandy’nin ‘Child of Atom’u sanatçıların üretim anlayışlarını ve süreçlerini, yeni işlerini de ön plana çıkararak mekâna yerleşen sergiler olarak dikkat çekiyor. ‘Self-Defloration’, Güreş’in bugüne kadar Avrupa’daki en kapsamlı solo sergisi. Adı sanatçının üretiminde önemli bir dönüşüme işaret eden ‘Self Defloration’ işinden geliyor. Sergi, 2006’dan 2011’e sanatçının işleri üzerinden kendine ilişkin kurduğu toplumsal cinsiyet formatlarının nasıl farklı şekillerde kurulabileceğini araştıran çok katmanlı anlatıyı eksen alıyor. ‘Undressing’ (2006) ve ‘Bilinmeyen Sporlar, Eviçi Egzersizleri’ (2009) videolarına kamusallaştırıldığı için yıkılmak üzere olan bir mahallede kadınların farklı bir arada yaşama ütopyaları sahneledikleri ‘Çırçır’ serisi (2010) ve taze çizim kolajlar eşlik ediyor. Güreş’in önemli kişisel referansları ve temel malzemesi olan kumaşı kullandığı ilk işlerinin de yer aldığı sergi, hem çizim kolajlarda, fotoğraflarda ve videolarda farklı noktalarda karşımıza çıkan jestleri ve temaları daha süreçsel olarak yeniden görmemizi sağlıyor hem de malzemeyi ele alış biçiminin nasıl evrildiğine dikkat çekiyor.

Serginin sürprizi
Yerleştirmesine emek harcanmış bu serginin özellikle Nilbar Güreş hayranları için sürpriziyse ilk kez gösterilen ‘Kurt ve Kuzu’ (2011). Güreş, daha önceki işlerinde oyunculuğu bir jest olarak kurgularken bu kez daha derin bir içgüdüyü takip ederek oyunun kendisine yönelmiş. Gece vakti bir ormanda yüzüne kurt maskesi takmış bir erkek çocuk, kuzu maskesi takmış bir kız çocuğunu kovalayarak oynarken iki çocuk da bu arketip oyunu oynamaktan mesut kıkırdayarak hayvan seslerini tekrar ediyor. Bu oyun Güreş tarafından bir film setinin arkaplanındaymışız ya da bir rüyanın içindeymişiz gibi yeniden soyutlanarak hayal dünyamıza servis ediliyor.

Bu noktada Güreş’in kendi dünyasından gelen gözlem referanslarıyla şekillenen anlatı stratejileri, David Blandy’nin çizgi romanlardan Tarantino, Wenders ve Lynch referanslarına kendi büyüme hikâyesini yeniden anlatılaştırırken takip ettiği popüler imgelemden dönüşen izlekle ilginç bir karşılaşma da yaşıyor. Her iki sanatçı da bu karşılaşmadan kendi üretimleri için nasıl sorular üretecek? Kısa vadeli cevaplar vermeye acele etmemek gerek. Zira Künstlerhaus Stuttgart için ‘Sanatsal Diyalog’ gibi bir formatı ortaya atan Yıldız, bu karşılaşma alanlarını bizzat tasarlayarak pratiğine ilişkin daha uzun soluklu, sürece kıymet veren sorularla ilgilendiğini gösteriyor. Sergi, 13 Kasım’a kadar görülebilir.