The ancient Greek historian Herodotus gave the following account of the phoenix in the fifth century BC while describing the animals of Egypt:
Another sacred bird is the one called the phoenix. Now, I have not actually seen a phoenix, except in a painting, because they are quite infrequent visitors to the country; in fact, I was told in Heliopolis that they appear only at 500-year intervals. They say that it is the death of a phoenix's father which prompts its visit to Egypt. Anyway, if the painting was reliable, I can tell you something about the phoenix's size and qualities, namely that its feathers are partly gold but mostly red, and that in appearance and size it is most like an eagle. There is a particular feat they say the phoenix performs; I do not believe it myself, but they say that the bird sets out from its homeland in Arabia on a journey to the sanctuary of the sun, bringing its father sealed in myrrh, and buries its father there.
The Roman poet Ovid wrote the following about the phoenix:
Most beings spring from other individuals; but there is a certain kind which reproduces itself. The Assyrians call it the Phoenix. It does not live on fruit or flowers, but on frankincense and odoriferous gums. When it has lived five hundred years, it builds itself a nest in the branches of an oak, or on the top of a palm tree. In this it collects cinnamon, and spikenard, and myrrh, and of these materials builds a pile on which it deposits itself, and dying, breathes out its last breath amidst odors. From the body of the parent bird, a young Phoenix issues forth, destined to live as long a life as its predecessor. When this has grown up and gained sufficient strength, it lifts its nest from the tree (its own cradle and its parent's sepulchre), and carries it to the city of Heliopolis in Egypt, and deposits it in the temple of the Sun.
French author Voltaire thus described the phoenix:
It was of the size of an eagle, but its eyes were as mild and tender as those of the eagle are fierce and threatening. Its beak was the color of a rose, and seemed to resemble, in some measure, the beautiful mouth of Formosante. Its neck resembled all the colors of the rainbow, but more brilliant and lively. A thousand shades of gold glistened on its plumage. Its feet seemed a mixture of purple and silver; and the tail of those beautiful birds which were afterwards fixed to the car of Juno, did not come near the beauty of its tail.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg ( Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix ),
Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş.Bu kuşungözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden dirilmesidir..... özelliği
Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler.
Derken birgün uzak bir ülkede bir kuşSimurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un sürüsü huzuruna gidipyardım istemeye karar vermişler.
Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri...
Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...
"Aşk denizi "nden geçmişler önce...". "Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar...". "Hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne sapmışlar... Kuşların kimi "Aşk denizi "ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle...
Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp;
Papağan otüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); güzelim
Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış;
Baykuş yıkıntılarını özlemiş;
Balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş... Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış.
Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça "si", "otuz" demektir... murg" ise "kuş"...
Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş.Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. 30 kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçekyolculuk , kendine yapılanyolculuktur .
2 comments:
çok seviyorum kadın seni...artık dövmeni de..aramıza hoşgeldi :)
canımsın :)
Post a Comment