Her şey barış istememizle başladı.
ODTÜ’de son birkaç aydır varolan hareketliliği anlayabilmek için bir buçuk yıl öncesine gitmek gerekiyor. ODTÜ içerisinde öğrenci topluluklarının herhangi bir yapılanmadan veya siyasi oluşumdan çok daha etkin olduğu bir gerçektir. Depolitize bir gençliği harekete sürüklemek günümüzde siyasi kanallarla pek mümkün görünmese de, öğrenci topluluklarının somut sorunlara somut tepkiler ile veyahut somut talepler üzerinden örgütlenerek bir öğrenci hareketi yapabileceklerini farkettikleri 6-16 Kasım 2007 arasında düzenlenen “ODTÜ Barış Günleri” etkinliğinden beri okulda bir birliktelik havası sürmekte.Topluluklar, ki yaklaşık 40 topluluk neredeyse aktif toplulukların tümü, mevcut tezkere tartışmalarına karşı tavır alarak barışı savunmuşlardı on günlük etkinlikleri süresince. Etkinliklerin düzenlenmesi sırasında tüm etkinlikleri sıkı denetimden geçiren Kültür İşleri Müdürlüğü’nün böyle bir ortak etkinliğe izin vermeyeceği düşünülerek izinsiz yapılacaktı ki, müdürlük izin vereceğini açıklamıştı. Daha sonra etkinlik yapıldı, fakat etkinlik sonunda aktif rol alan arkadaşlardan çoğuna “etrafı rahatsız etmek” gibi komik bir gerekçe ile anlamsız bir soruşturma açıldı. Barış Günleri’nde elde edilmiş birliktelik havası okula hakim oldu gerçekten de. Fakat bu soruşturmaların ardından o dönem kapandı.
Kışkırtmalar ve boykotlar
İkinci dönem, yani baharın gelişiyle, ODTÜ her zaman olduğu gibi hareketlenmişti. 2008 yılının ortalarına doğru gerçekleşen Aktütün Karakolu baskını üzerine, birkaç sağ görüşlü öğrenci duygusal manipülasyon ile bir yürüyüş düzenlediler. Organik olarak oluşmuş gibi lanse edilen bu yürüyüşe katılım az olmadı. Fakat çoğu öğrenci attırılmaya çalışılan “ülkücü” sloganlar karşısında rahatsızlıklarını dile getirdiler.
Ancak, 2008 Mayıs’ının ODTÜ’ye getirdiği büyük değişim rüzgarları yadsınamazdı. O ay okulun 18 yurdunda birden kantin boykotları yapılmaya başlandı. Yüksek fiyatlara, kalitesiz yiyeceklere isyan ederek her yurtta öğrenciler bir araya geldi. Görev paylaşımı yaparak final dönemine kadar boykotu kesintisiz sürdürdüler. Kantincilerin tehditlerine, çalışanlarını işten çıkartmalarına rağmen tüm istenenler bütün kantinlerde kabul ettirildi. Yemek fiyatları ucuzladı, bazı kantinler el bile değiştirdi.Yalnızca yurt yerelinde biraraya gelmiş öğrenciler daha sonra her gün, bazı yurtların kötü durumunu protesto etmek için yurtlar bölgesinde davullu zurnalı yürüyüş düzenlediler. ODTÜ, hakkını korumaya ve kazanmaya yeniden başlamıştı. Yürüyüşler bazen rektörlüğe, geceleri de rektörün evine kadar gidilerek yapılıyordu. Tüm öğrenciler biraradaydı, taleplerini bildiriyorlardı. Sonunda da kazandılar. Bu hava ODTÜ’yü yaz aylarında da terk etmedi. Sayıca az ODTÜ’lü yaz okulunda bile, Melih Gökçek’in iddiaları karşısında okullarından kalkıp belediye binasının önüne kadar giderek, Gökçek’e ve tüm politikalarına karşı olduklarını dile getirdiler.
Soruşturma, gözaltı, tutuklama, JİTEM, jandarma
2008-09 yılı yine iyi başlamıştı ODTÜ’de. Yalnız, gece gündüz, her gün açık olan, öğrencilerin sürekli stüdyolarda çalışması gereken Mimarlık Fakültesi’ne tepkiye rağmen kameralar takılmıştı. Mimarlık topluluğu mücadeleyi başlatmış ve “kameralar varsa biz yokuz” demişlerdi. Bu sürece diğer topluluklar da destek vermeye çalışıyordu.Fakat Barış Günleri sonrası toplulukların ortak hareket edememesi eleştiriliyor, üzerlerindeki ataleti bir an önce atması gerektiği tartışılıyordu ki, yemekhanede gerçekleşen olay ile sallandı tüm okul. Okuldaki tüm yaşam alanlarımızda gözetlenmemiz/izlenmemiz yetmiyormuş gibi, JİTEM elemanı olduğu sonradan anlaşılan, öğrencileri “fişlemek” için okula gönderilmiş/sokulmuş bir jandarma askeri cep telefonu ile yemekhanedeki öğrencileri çeker. Olaya müdahale edilmiş, JİTEM elemanı ise öğrencileri tehdit etmişti. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra ise çeşitli suçlamalarla (suçlamalardan biri Taylan Özgür’ü övmek!) 21 arkadaşımız gözaltına alınmıştı. Bu yetmemiş, 3’ü de F tipi cezaevlerine konmuştu, ki hala oradalar. Güya özgür üniversite ODTÜ’de JİTEM elemanları kol gezmekte, öğrenciler yurtlarından, evlerinden gözaltına, hapislere alınmaktadır.Tüm bu olayların en can alıcısı ve en kitleseli 18 Mart 2009’da yaşandı. Fizik bölümü önünde normalde sürekli açılan standlardan birine sağ görüşlü bir öğrenci saldırmış, etrafta durumu farkeden öğrenciler de olaya müdahale etmişlerdi. Fakat, birden olay yerinde jandarma bitivermiş; o sırada kütüphanede olan arkadaşlarımıza cop ile müdahale ederek bir kişiyi de gözaltına almışlardı. Bu provokatif olduğu apaçık olayın üzerine, hiç bir planlanmış hareket olmadan, yüzlerce öğrenci ODTÜ A4 girişindeki jandarma karakolunun önünde toplandı. Amaç gözaltına alınan arkadaşımızı beklemekti.Karakolun önünde tek tük, az kişi ile bazı sloganlar atılması haricinde ne bir kışkırtıcı hareket, ne de herhangi fiziksel güç kullanımı olmamasına karşın, jandarma yapılan “eylemin” yasadışı olduğunu söyler söylemez panzerden su sıkmaya başlamıştı. Ne olduğunu ilk anda anlayamayan öğrenciler silkindi ve bir saf oluşturuldu. Bunun üzerine jandarma fişek atmaya başladı. Fişekten yayılan gaz öğretim elemanlarının ve konukların kaldığı bölgenin üzerini kaplayacak kadar çoktu. Tazyikli suyla beraber biber gazı ile müdahale etmeyi yeterli görmeyen jandarma, “kendi söktüğü kaldırım taşlarını da öğrencilere atarak” haksızlığını kanıtlamak istercesine saldırdı sadece arkadaşını bekleyen bizlere. Uzun süre çatışmanın ardından öğrenciler bir sonraki gün daha kesin bir tepki vermek için planlar yapmaya başladılar. Tüm bu olayların üzerine, Özgürlük Günleri fikri doğdu.
İlk cevap: Özgürlük Günleri
Özgürlük günleri tartışılırken, okulda özel güvenlik ve kameraların artması, rektörlüğün 18 Mart saldırısı hakkında yalan yanlış tutumlu açıklaması, Kültür İşleri Müdürlüğü’nün baskıları ve sansürleri gibi bir çok şey de göz önünde bulundurulmuştu. Bunun üzerine somut talepleri olan bir etkinlik ve eylemlilik ortaya çıktı ki, tüm bu on gün çerçevesinde bütün etkinlikler hava koşullarına rağmen büyük katılım ve coşku içerisinde gerçekleştirildi.22 Nisan günü ise, gün içi tamamen yağmurlu olmasına rağmen, önce rektörlüğe 500’e yakın öğrencinin katıldığı bir yürüyüş düzenlendi. Yürüyüşe KESK’e bağlı sendikalardan, Haber-Sen’den bir çok yönetici ve Eğitim-Sen Genel Başkanı Zübeyde Kılıç da katıldı. Daha sonra da öğrenci forumunda buluşuldu. Rektörlükle yapılması talep edilen görüşme konuşuldu. Önümüzdeki hafta gerçekleşmesi muhtemel olan görüşmede tüm öğrenci toplulukları bütün baskı unsurlarının hesabını vermesini isteyecek rektörlükten. Öğrencilerin yapmak için can attığı faaliyetlere okulun koyduğu engellerin görmezden gelinemeyeceği, “özgür ortam” lafının ancak lafta kaldığının anlaşıldığı rektörlüğün de farkında olduğu bir şey artık, Özgürlük Günleri etkinlikleri ve eylemleri ile.22 Nisan akşamı yapılması planlanan ikinci ve son eylem ise, jandarma karakolunun önüne yürünmesi fikriydi. Rektörün, Öğrenci Temsilciler Kurulu’na söylediği, “okulda bir şiddet vakası yaşanmadığı takdirde jandarma müdahale etmeyecek” sözünün pek de doğru olmadığı bu eylemde anlaşıldı. Çünkü oraya yürüyüş yapan öğrenciler olarak iki panzerin tazyikli su sıkmak için bizi beklediğini, iki tane de astsubay/subayın ellerindeki amatör video kameralarla gelen öğrencileri çektiğini gördük. Bu yapılan komik ve anti-demokratik uygulamalara karşı ODTÜ öğrencileri olarak hiç de susmak niyetinde olmadığımızı, son 29 yıldır koyun güder gibi üniversite “yöneten”, koltuk sevdalısı, ilerleme karşıtı ve sermaye yanlısı tüm kişiler ve grupların artık anlamaları için ilk cevap olarak düzenlediğimiz ODTÜ Özgürlük Günleri etkinliği böylece sona erdi.
Kamera yok biz varız
Somut taleplerimizi ortaya koymuş ve bir yol haritası çıkartmıştık, günleri düzenlerken. Taleplerimizden biri de başından beri Mimarlık Fakültesi’ne takılan kameraların çıkartılmasıydı. Tüm topluluklar olarak verdiğimiz mücadeleler ve yaptığımız eylemler sonucu kameralar dekanlık tarafından söktürüldü. Hocaların ve yönetimin takılması için istekli olduğu kameraların bir pazar günü gizlice ve çarçabuk sökülmesi de manidardır.ODTÜ öğrencileri, fakültelerine, yurtlarına, kampüsüne ve üniversitesine, yaşadığı şehire her zaman sahip çıkacak, her zaman haklının, ezilenin, hakkını arayanın yanında olacaktır. ODTÜ, geçmişinde de bunu gösterdiği gibi, geleceğinde de bunu göstereceğinin sinyallerini vermiştir. ODTÜ tüm baskılara ve sansüre karşı haykırmış ve Türkiye’de ilk kez üniversitelere takılan kameraları söktürerek, ilk kazanımını elde etmiştir. Bunun diğer tüm üniversitelere örnek teşkil etmesi umuduyla...
Yazar: Ekin Can Göksoy
No comments:
Post a Comment