Sunday, November 18, 2007

BUMED dergisinde Bienal Roportaji (Derya Ozdemir ile Email uzerinden)

1- 10. Uluslararası İstanbul Bienali'nin sloganı "İmkânsız değil, üstelik gerekli: küresel savaş çağında iyimserlik". Sanat iyimser olmalı mı?

Hou Hanru iyimserlik derken guncel sanatin icinde tasidigi donusme/donusturme enerjisine isaret ediyor. Cunku bugun gercegin colundeyiz, yasadigimiz gerceklik bize alternatif direnis alanlari sunamiyor. Guncel sanat ise bu noktada cok onemli bir aktor haline geldi, sanatcilar islerini bugunun bilgisini uretmek uzere tasarlarken baskin global soylemlerin satir aralarini okuyorlar. Boylelikle de super ADSL hizinda yasadigimiz toplumsal, tarihsel, ekonomik sureclerin arasinda nefes aralari yaratmaya calisiyorlar. Ne yazik ki Bienal'in reklamlarini hazirlayanlar Hanru'nun kavramsal cercevesinin ozunu algilamadan Bienal'i "Sanat Hic Bu kadar Iyimser Olmamisti" sloganina indirgediler. Bienal'in kamusal alanda boyle yuzeysel bir sloganizmle ortaya cikmasi ve meselenin icinde olmayanlar tarafindan bu cumleyle hatirlanacak olmasi uzucu.

2- Gecegezenler iyimser mi?

Gecegezenler adi uzerinde gece ortaya cikan gezgin bir hayalet proje. Gece ortaya cikan tekinsizdir, huzursuzluk verir; ama ote yandan da gunduz aslina farkina varilmayacak seyleri ortaya doker. Biz Hanru'nun Elektronik Imge DaZiBao'sunu Istanbul baglamina adapte etmeye calisirken bu ruh halinden yola ciktik. Bu yuzden Gecegezenler dogasi itibariyla "ayin karanlik yuzu". Yine de programlarimizi olustururken hep hitap edecegimiz kitleyi goz onunde tuttuk, dilimizin mumkun oldugunca acik bir dil olmasina ozen gosterdik. Ote yandan da programin televizyonlarin prime time zamaninda gosterildigi goz onune alinmali. Uzerinde durdugumuz meselelerin populist medya gundeminin disinda oldugunu, konusulmayan, gorulmek istenmeyene al attigini soylemek gerek. Cunku bugun medyanin populist soylemi bu ulkede insanlari kiskirtiyor, dusman gosterilen hedeflere resmen saldirtiyor. Sanat/kultur ureten insanlar olarak bu duruma karsi tavir gostermek ve pozisyon almak cok onemli.

3- Gecegezenler, deyim yerindeyse, Çin Kültür Devrimi'nden ithâl "dazibao" kavramını İstanbul'a adapte etmeye çalışan bir proje. Bu kavramı İstanbul ile, proje üzerine çalışan beş eş küratörü birbiriyle ve yaratıyı Hou Hanru'nun beklentileriyle uzlaştırmak sıkıntılı bir deneyim olmalı...

Aksine cok besleyici bir deneyimdi. Bugun kollektif tavir uretmek en anlamli duruslardan biri. Biz de farkli altyapilarimizla gecegezenler'de bir araya geldigimizde proje dahilinde hem bir arada hem ayri olarak soz soylememize olanak verecek bir ortam yaratmamiz gerektiginin farkindaydik. Hanru bize sadece projenin ana fikrini ve akabilecegi "en fazla bes dakikalik video", bir saatlik video programi formatini verdi, gerisi bize ait. Kritik olan, DaZiBao fikrini bugunun Istanbul'una kuratoryel bir pozisyon dahilinde adapte edebilmekti.. O yuzden herkesin durusunu, sivriliklerini icinde barindirabilecek ve anonimlestirebilecek bir program cercevesi yarattik. DaZiBao geleneginde birbirinin uzerine eklenen elestirel ve anonim beyanatlar acik bir sosyal/yazili diyalog platformu olusturmus. Video cabuk uretilen, cabuk cogaltilabilen haliyle bugun ozellikle youtube, myspace gibi siteler uzerinden boyle bir islev gormeye basladi. gecegezenler sanatci olan/olmayan ayrimi yapmadan sanal ortamlardaki bu iletken durumu "bahce sinemasi" programina yansitmaya calisti. Bilinmeyen genc isimleri, festival festival dolasmayan, kizgin ve tam da kizgin oldugu icin umutlu videolari bir araya getirdi. Mesela Kara Haber Atolyesi gibi sosyal farkindalik yaratma pesindeki bir grubun bu projeye bircok video gondermesi cok kiymetliydi. Töre cinayetleri, tecrit, travesti saldirilari, aktivist gruplarin eylemleri. Bunlari programa dahil ederek bir sosyal/gorsel diyalog kurmaya calistik. Bir de projenin sehirle farkli bir iliski kurmasinda ise Rotterdamli kollektif Bikvanderpol'un katkilarini unutmamak gerek. Yaptiklari detayli mekan arastirmasiyla ve sectikleri gosterim mekanlariyla bizim de sehre farkli bir hissiyatla yaklasmamizi sagladilar.

4- İstanbul'daki sergi alanlarının yetersizliği ilk İstanbul Bienallerinde tarihi mekânların kullnımını zaruret kılıyor. 10. Uluslararası İstanbul Bienali sergi mekânları ise kentsel dönüşüm projesinin tehdidi altındaki mekânlarda gerçekleştiriliyor. Bu tercih kentsel dönüşüme karşıt bir söylemi gündeme taşıyabiliyor mu?

Yakin zamana kadar tarihi lokasyonlar Bienal mekani olarak kullanilmaya devam etti. Bunu acikca kiransa 9. Bienal oldu. Basindan tarihi mekanlarin secilmesi ise sergi alani yetersizliginden cok o zamanlar guncel sanat uretimi, tartismasi ve sergilenmesi simdiki kadar yaygin olmadigindan kamuya kendini daha yakin kilmak icin bir bilinenden baslama cabasi, bir bellek yaratma cabasi, gecmis ve simdi arasinda bir baglanti kurma cabasiydi. Dedigim gibi yakin zamana kadar bu kullanim devam etti ve oto oryantalizmi bikmadan, usanmadan yeniden uretti. Onemli bir soru, Istanbul bugun nerede yasiyor, kalbi nerede atiyor, gecmisiyle bugunu nerede hesaplasiyor? Ayasofya, Yerebatan'da mi yoksa Deniz Palas'ta mi, Akm'de mi? Benim cevabim ikincisi. Kentsel "aynilastirma" projesi Istanbul'un gelecegini etrafindaki pek cok "ucuncu dunya" ulkesi sehrinin gelecegiyle bagliyor. Istiklal Caddesi, mesela, giderek kendi karakterini yitiriyor, dunyanin her yerinde bulunabilecek bir alisveris caddesine donusuyor pitir pitir cogalan global marka dukkanlariyla. AKM'nin yerine kimbilir hangi sirket bir konferans/otel/alisveris merkezi dikmek istiyor. Gelecegin projelerini gosteren birtakim mimari kitaplarda Haydarpasa'nin yerinde palmiye seklinde gokdelenler var. Bir de vahim Sulukule projesi var, saymakla bitmiyor. Demin de dedigim gibi guncel sanat artik bugunun bilgisini yeniden uretiyor; 10. Uluslararasi Istanbul Bienali icin AKM, IMC gibi kritik mekanlarin secilmesi tam da bu sureclere isaret etmesi acisindan cok onemli. Cunku Istanbul megapolunde her sey kolay unutuluyor. Tartismalarin nasil evrilecegini Bienal sonrasinda gorecegiz.

5- Hou Hanru - Bienal rehberi önsözünde- 10. İstanbul Bienali için "Yeni kentsel hayat üretimini amaçlayan bitmeyen bir makine" ifadesi kullanıyor. Sizce bu amaç gerçekleştirilebildi mi?

Bence bu ifadeyi gerceklestilecek bir amac degil, ortaya atilmis bir ongoru olarak okumak gerekir. Hanru Istanbul'la boy olcusmeye calisan degil, Istanbul'da yasayan ve nefes alan bir Bienal uretmek istedigini soyluyordu. Gece programlari ve performanslar, sehrin degisik noktalarindan secilen lokasyonlar hepsi bu yonde tercihler. Ben kendisinin iyi bir lokal arastirma yapmis olmasina ragmen Istanbul'la yeteri kadar zaman geciremedigini dusunuyorum. Bu da en cok is yerlestirmelerinde kendini gosteriyor. Ote yandan dunya genelinde Bienaller pek cok politik ve finansal aktorun rol paylastigi kurumsal bir makineye donusmus durumda. Yazilan metin ve yapilan sergi arasinda her zaman fark oluyor.

6- Bienal'de yer alan işler düşünce özgürlüğü, kentsel dönüşüm, militarizm ve milliyetçilik gibi meseleleri mercek altına alıyor. Bu yönüyle kamuoyunda alternatif bir tartışma ortamı yaratabiliyor mu?

Marmara Universitesi Guzel Sanatlar Fakultesi Dekani'nin yaptigi cikisla bir anda ilgili ilgisiz herkes Bienal hakkinda yorum yapti. Bienal Kemalizm tartismasinin bir uzantisi haline getirildi. Bircok blogda ve haber sitesinde Hanru'ya son derece irkci bir dille yaklasildi. Ote yandan bu bildiri bir universite fakultesinin ozgur bir dusunme ve uretme alanindan cok devlet ideolojisinin uzantisi haline gelmis oldugunu gosterdi ki, bu son derece vahim.
Türkiye AKP'nin yeniden ve ezici çoğunlukla iktidara gelmesiyle birlikte neo liberal politikalarla demokratik katharsisini yaşama süreci arasında kısılıp kalmış noktada. Tam da burada lokal modernite deneyimlerini her zamanki gibi buhranlarıyla tanımlamaktan çok küreselleşme politikalarının tüm dünyada yarattığı açmazların ışığında görmesi gerekiyor, diye anliyorum ben Hanru'nun soylediklerini. Teorinin pratige donusup donusmedigini sorgulayabiliriz. Tabii buradaki tartismalarin yayilabilmesi ve donusebilmesi icin etkin aracilara, yazarlara ihtiyac var. Turkiye'de ise belli birkac gazete ve belli birkac yazar disinda Bienal elestirel baglamda yeteri kadar yazilip cizilmiyor. Populer basina baktiginizda Hincal Uluc hala Bienal'in gereksizliginden dem vuruyor.

7- Beral Madra, İki Yılda Bir Sanat Bienal Yazıları adlı eserinde Bienal'in amacının uluslararası çağdaş sanatı ülkemizde, ülkemiz çağdaş sanatını uluslararsı ortamda tanıtmak olduğunu belirtiyor. 1. İstanbul Bienal'inden bu yana geçen 20 yıla bakarak bu amacın gerçekleştiğini söylemek mümkün mü?

Disaridan bir Avrupa Birligi projesi olarak bakilmis olsa da, Istanbul Bienali bugun Turkiye'de guncel sanat uretimi ve tartismalarinin bu boyuta gelmesindeki en onemli aktorlerden biri. 20 yil boyunca pek cok yeni kavram ve sanatciyla Bienalimiz sayesinde tanistik. Bugun guncel sanat aleminde Istanbul deyince akan sular duruyor, kulaklar dikkat kesiliyor. Istanbul Bienali ise 1. Dunya ulkeleri disinda gerceklestirilen saygin bir Bienal olarak soz sahibi oldu. Turkiyeli sanatcilar, kuratorler dunyanin cesitli yerlerinde sergilerde yer aliyorlar. Ote yandan Istanbul ismini kullanip kendine rant saglamak isteyen birtakim yabanci sergiler de oluyor. Bunlarin bir tanesi "Istanbul Now" adi altinda Viyana'da bir galeride gerceklestirildi. Bazi cok saygin sanatcilarin islerini resmen heba etmisler, anlamadan okumadan cercevelemisler.

Bizim su anda sanat/kultur uretimi icersindeki aktif bireyler olarak yapmamiz gereken ise Bienaller ile gelen sureclerimizi daha fazla icsellestirmek, daha fazla tartismak, daha zengin bir kritik guncel sanat yaziminin olusmasina ortam hazirlamak. Kisacasi Bienalimizi bizzat kendimiz beslemek.

No comments: