Tuesday, November 25, 2008

curiosity to survive fm israil 3: bethlehem

köken'le batı şeria'nın gidebildiğimiz yerlerini dolaştık son günlerde.
en büyük kent olan hebron'a gidemedik.
gerçi öbür kentler de çekiyor ama hebron'da özellikle yerleşimci işgali büyük sorun.
eski kentte yerleşimcilerin işgal ettiği, israil otoritelerinin çıkaramadığı bir ev üzerine
olaylar, sorunlar devam ediyor.cumartesi günü hebron'daki yerleşimcilere destek vermek için öbür kentlerden gelen üç bin yerleşimci gösteri yapacaktı. kulağına güvendiğimiz kişilerin gitmeyin uyarısı üzerine rotamızı bethlehem'e (beytüllahim) çevirdik.
bethlehem'e taşıtla girilmiyor. kontrol noktasından yaya geçip başka bir vasıta bulmak gerekiyor.
kontrol geçidi tam bir bezdirme mimarisi olarak kurgulanmış. bethlehem'le kudüs arasını duvar ayırıyor. görünen o ki betlehem'e gelen turistler nativity kilisesini ziyaret ettikten sonra betlehem etrafındaki kutsal alanlara gidiyor ve hristiyanların hac yeri sayılan şehir kendi başına getto yaşamına devam ediyor.
ramallah'ta bir sürü faaliyet film festivalleri, kitap fuarı, sanat akademisi projesi, NGO aktiviteleri. bethlehem'de ise blogda daha önce beyrut postaları sırasında andığım "decolonizing architecture" projesi var. (Sandi Hilal ve Alessandro Petti)

http://www.decolonizing.ps/site/
http://movingcities.org/movingmemos/beit-sahour-bethlehem/
http://www.statelessnation.org/

duvarın fotograflarını çektiğimizi gören bir filistinli istanbullu olduğumuzu öğrenince şöyle devam etti sohbete "ben senin elindeki kamerayı alsam senin olan bir şeyi aldığımı bildiğim için uyuyamam. israillilerin bu kadar huzursuz olmalarının nedeni de bizim olan bir şeyi aldıklarını bilmeleri." duvarın her yanındaki "made in usa" graffitilerinin önünde amerikan parası buradan elini çekerse, sanayisi üretimi kendini çekip çevirecek halde olmayan bütün bu sistemin nasıl devam edemeyeceğinden bahsettik. işler tersine döner mi döner.

hikayeleri duyduktan sonra tepelerin üzerinde görünen her ışıl ışıl prefabrik "settlement" (yerleşim) filistin'deki şiddetin gerçek kaynağını gösteriyor. belirlenen sınırların ötesinde yaşayan her israilli "yerleşimci", devletten destek alıyor, gidip gelirken askerler tarafından eskort ediliyor. elektriği suyu bedava alıyor. onlar da mümkün olduğu kadar çok filistinliyi kaçırıp daha geniş alanlara yayılmaya çalışıyorlar. yöntemleri içme sularını zehirlemekten, yolları yerleşimlerinin önünden geçen okullu çocukları taciz etmeye, zeytin ağaçlarını sökmeye kadar varıyor, düşünün.

ps: bir türkiye'deniz istanbulluyuz bu kadar mı yüz güldürür? hep aynı soru "muhannad ve nur'u biliyor musunuz?" ilk başta ayılmadık. hani şu arapların çok sevdiği gümüş dizisi. geçen yıldan beri böyleymiş. hakikaten her yerde kıvanç tatlıtuğ fotoğrafı posteri etiketi, tişörtü, çarşafı ıvırı zıvırı. yazdığı kadar var.

No comments: